Yazımı noktaladığımda, başlık konusunda epey kararsız kaldığımı söylemeliyim. “Bir hırsızı anlamak.” “Hırsızlığın motivasyonu.” "Üretme kabızlığında son durak.“Aslında bu başlıkların her biri bu yazıya başlık olabilirdi. Ancak konu Elif Şafak ise, intihal konusunda ki korkunç motivasyonu da göz önüne alındığında bu yazıya yakışacak en iyi başlık, ” İntihaller Kraliçesi " olmalıydı. “God bless the queen” diyor ve sizi yazıyla baş başa bırakıyorum. Geçtiğimiz hafta Elif Şafak’ın 2019 da yayımlanan “On Dakika Otuz Sekiz Saniye ” isimli romanını okudum. Kitap, okuyucusunu hemen yakalıyor. Kendinizi kurgunun içinde kaybolmuş bir halde bulmanız, işten bile değil. Ben de kurgunun içinde kayboldum. Çıkış yolunu ararken, kurgu da bir hamlık bir çiğlik bir oturmamışlık hali olduğu da gözümden kaçmadı. Ben bu kurguyu biliyordum. Orjinalini, salt kaliteye bürünmüş halini okumuşluğum vardı. Hafızamı yokladım ve zihnim beni, Paulo Coelho’nun 2003 yılında yayımlanan “On Bir Dakika ” isimli romanına götürdü. Onu da okumuşluğum vardı. Her iki romanda da ana karakter kadın. Paulo Coelho, okurlarına Maria’yı, Elif Şafak ise, Leyla’yı anlatmış.
Maria, bir kasabada yaşayan, orta sınıf bir ailenin kızıdır. Annesi terzi babası ise çiftçilik yapmaktadır.
Leyla ise, bir kasabada yaşayan orta sınıf bir ailenin kızıdır. Babası terzi, annesi ise bahçe işleriyle ilgilidir.
Maria, derslerinde pek başarılı bir öğrenci değildir. Her gün aynı okul yolunu yürüdüğü oğlana platonik aşıktır.
Leyla’da başarılı bir öğrenci değildir. Her gün okula eczacının oğlu ile gidip gelmektedir. Oğlan Leyla’ya platonik aşıktır.
Maria, liseyi bitirir bitirmez, evinden ayrılarak oyuncu olma hayaliyle büyük şehire gider. Ancak, işler umduğu gibi gitmez. Oyunculuk hayaliyle çıkılan yol, hayat kadınlığıyla nihayet bulur.
Leyla, lise sonu bitirmeden evden ayrılarak İstanbul’a gelir. Hayali, dergilerden bildiği oyuncu ve mankenler gibi bir hayat yaşamaktır. Ancak oyunculuk hayaliyle çıktığı yol, İstanbul’da ki genelevler sokağında son bulur. Leyla’da tıpkı Maria gibi bir hayat kadınıdır artık.
Maria, benliğinde üç kadın barındırdığından söz eder. İlki, dinlemeye hevesli genç kız, ikincisi kötü ve uğursuz kadın, üçüncüsü ise, şefkatli bir annedir. Kim olacağı, karşısındaki erkeğe göre değişmektedir.
Leyla’da kendini kelimesi kelimesine aynı örnekle tanımlar.
Maria, bir gün tesadüfen Ralf Hart isminde bir ressamla tanışır. Maria Ralf’ın etkisini, durgun bir göle atılan çakıl taşının gölde daireler çizerek yayılmasını ve suyun durgunluğunu hareketlendirmesi olarak tanımlar. Leyla’da tesadüfen Ali isminde bir ressamla tanışır. Leyla, Ali"nin etkisini aynı çakıl taşı göl örneğiyle tanımlar.
Ralf’ın çocukluğu doğu Avrupa ülkelerinde geçmiştir. Ali’nin de çocukluğu doğu Avrupa ülkelerinde geçer.
Her iki ressam da Maria ve Leyla’nın yağlı boya resmini yaparlar. Her iki ressam da, hayat kadınını uzunca bir süre müşteri gibi ziyaret ederler. Ücret öderler ancak, cinsel ilişkiden kaçınırlar. Ralf, Maria’ya, Ali ise Leyla’ya evlenme teklif eder ve onlarla evlenirler.
Elif Şafak, “On Dakika Utuz Sekiz Saniye” ismiyle Leyla’nın öldükten sonra beyninin yaşadığı süreye vurgu yapar. Paulo Coelho ise, “On Bir Dakika ” ismiyle Maria’nın cinsel ilişkilerde hesapladığı ilişki süresine vurgu yapar.
Elif Şafak, birebir kopyaladığı hikayenin sonunu zahmet edip değiştirir.
Ali ve Leyla farklı zamanlarda hazin şekillerde ölürler. Paulo Coelho ise, Maria ve Ralf’a mutlu bir son yazmıştır.
Elif Şafak, on altı yıl önce yayımlanmış bir kitabı, sonunda küçük bir değişiklik yaparak yayımlatmakta hiç bir beis görmediği gibi bir de kitabı “Edebiyatta 25. Yıl” etiketiyle bastırmıştır. “On Dakika Otuz Sekiz Saniye” kitabının Paulo Coelho’ nun “On Bir Dakika” kitabından (ç)alıntı olduğunu artık biliyorsunuz. Google’a Elif Şafak-İntihal yazdığınızda bir sürü farklı intihal haberine ulaşabilirsiniz. Mevcut vaziyette Elif Şafak, bir yazar değil olsa olsa “İntihaller Kraliçesi” olabilir. Elif Şafak, yazar olmayı çok istemiş yazarlığın büyüsüne kapılmış olabilir. Bunu bir okur olarak da, bir yazar olarak da, bir insan olarak da anlayabilirim. Bu isteği karşısında kendisinde yazma yetisi bulunmadığını idrak etmeli ve yazmak eylemini ehillerine bırakmalıydı. Üretme kabızlığının varabileceği nihai son, emek hırsızlığıdır. Bu yazı aracılığıyla, intihaller kraliçesine derin saygılarımı(!) sunuyor ve “God bless the queen” diyorum.
-Dark Passenger-