Bugün can alıcı bir konu ile yazıya başlamak istedim. Hepimizin başına bir şekilde bir ihanet olayı gelmiştir diye tahmin ediyorum. Kimimiz ailemizden, kimimiz dostlarımızdan kimimiz hayatındaki insandan kimisi ise belki de bir yabancı tarafından ihanete uğramıştır. Bu duygunun yükünü taşıyan bizler aslında yetişkin olmanın bedelleri yavaş yavaş da olsa tatmaya başladığımızın bir temsiliyeti gibidir. Ben bugün bu konuyu tümden almak yerine ilişkiler bağlamından bakarak size aktarmak istiyorum. Şimdi eşiniz ve ya sevgiliniz tarafından ihanete uğramanın sonuçları ile ilgili düşüncelerimi bilgiyle harmanlayıp sunacağım. Keyifli okumalar.
Geçtiğimiz günlerde ailemin yanına gitmiştim ve gözüme adı lazım olmayan bir televizyon programı takıldı. Programın konuğu, eşi tarafından aldatılmış, aldatan kişiden boşanma istemi ile programa çıkmıştı. İzlerken aldatılma duygusunun bir kişiyi ne kadar derinden etkiyen bir durum olduğunu fark ettim. Bu güne kadar neden bu konu üzerine yazmadığımı düşündüm. Aslında büyük acılardan biri olan ihanet duygusu hakkındaki bilgi ve düşüncelerimi sizlerle çok önceden paylaşmalıydım. Neyse demek ki bugün paylaşacakmışım.
Biliyoruz ki günümüz toplumunda pek çok insan bu durumla karşılaşıyor. Peki bir insanı ihanete sürükleyen nedir? Özgür irade mi yoksa kaderci bir yaklaşımla, hayat mı onları bu noktaya getirir ? İşte bu olaya daha derinden ve daha iki taraflı olarak bakmak istiyorum .
İhanetin Psikolojik Yaklaşımı:
Bir kişi neden ihanet etme girişiminde bulunur? Neden bu eylemini normalleştirme çabasına girer ? İhanet davranışının perde arkasında neler vardır ? Sizlerle bu kısımda bu soruların cevaplarını bulmaya çalışacağız. Bir çok psikoloğun yazısında okuduğum kadarıyla aldatma eylemini gerçekleştiren kişinin psikolojik rahatsızlıklar, ekonomik sıkıntılar , sağlık, toplum manipülesi vb sorunlar kaynaklı olarak aldatma eylemine yöneldiği söyleniyor ve derinine bakılmaksızın eylemin gerçekleşmesi olarak bu nedenlere bağlanıyor . Eğer alt temeline bakacak olursam; bu davranışın, yani aldatmanın tamamen kişideki yetersizlik duygusuna bağlı olarak ortaya çıktığını söyleyebilirim. Neden bu düşüncede olduğumu size şöyle açıklayım: Bir kişi ekonomik açıdan kendini yetersiz görüyorsa beslemesi gereken bir gururu olur aldatır, bir kişi sağlık açısından kendini yetersiz görüyorsa ruhunu güçlendirmek için aldatır. Bir kişi yaşadığı toplumun normalleştirmesi maruz kalıyorsa ve bir de irdeleme duygusundan yoksun ise o kişi aldatır. Ve en elzem olanı eğer bir kişi psikolojik olarak bu eyleme maruz kalmışsa, içsel açıdan bu duygusunu bastırmış ise o kişi aldatır. Kısacası aldatma eylemi kişinin yetersizlik hissinden yararlanır . Kadınlarda bu daha çok kendindeki yetersizlik duygusundan değil de karşısındaki ilişkide olduğu kişiyi yetersiz görmesinden kaynaklı olurken; erkeklerde, kendinde yetersiz gördüğü alt benliği beslemek amacıyla gerçekleşir.
Toplumsal Açıdan Aldatma ve Aldatmanın Sonuçları:
Toplumsal açıdan baktığımızda kime sorsanız aldatmak kabul edilemez bir davranış olarak nitelendirilir. Kendi toplumumuzu daha derinden incelediğimiz zaman eril kimliğimiz bir kadının aldatması affedilemez bir davranış olarak görülürken, erkeğin aldatmış olması bir kereden bir şey olmaz bakış açısı ile yumuşatılabilir. Aldatmanın cinsiyeti olur mu olmaz mı diye tartışılmaz elbet, kime sorsanız size “ hayır tabii ki “ cevabını verir . Öyle ki toplumsal açıdan örtük şekilde aldatmanın cinsiyeti olur düşüncesi halkımıza işlenmiştir. Kadın ayıplanır erkek affedilmek adına suçlayıcı tavırlar ile kadına yetersizlik duygusunu işler. Kadın ise mahçup ve utanılacak eyleminin altında affedilmek talebini karşı tarafa iletir. Tabii bu durum genelde böyle olsa da değişkenlik gösterdiği de olmuştur. Peki neden karşı taraf suçlanır ya da mahçup hissettirilir? Eğer kendini ifade etme becerisi yeterli biri değilse ya da toplumsal açıdan baskılanmış bir karakter ise mahcubiyet hissedecektir. Eğer ki kendi bencilliğinin kurbanı olmuşsa karşı tarafı suçlayacaktır. Her iki tarafta acı çeker. Yaşanılanlar insanlara nasıl açıklanacaktır? Toplum duyguların yaşanılmasında bile baş gösterir. Toplum öyle bir sarmaşıktır ki her iki davranış kalıbını da sarma sarar. Olayın sahiplerini, başkalarının dedikleri kuşatmıştır. Sonuç; yaşanılan duygular toplum manipülasyonun ardında kalır.
Aldatılan ve Aldatanın Duygu Durumları, Olaya Karşı Bakış Açıları:
Aldatan :
Aldatma eylemini gerçekleştiren kişi bir şekilde diğer kişiyi kaybetmeyi göze alarak bu davranışı yapar. Fakat bir taraftan da o kişinin hayatından çıkmasını asla istemez . Bu git gel aldatanın davranışlarına yansır. Aldatan karşı taraftaki eşi ya da sevgilisi her kimse onun olumsuz özelliklerini görmek ister ve o kişiyi aldatmanın nedenlerini kendince şekillendirmeye çalışır. Bu bazen anlayışsız olması , bazen sorunların üstüne geliyor olması, bazense bunu hak edecek kadar yetersiz zaten etiketini yapıştırması gibi bahaneler ardına saklanarak yaptığı davranışta kendini haklı kılmaya çalışır. Burada kişi kendi içsel savaşında yaptıklarının mantıklı bir nedeni olmasını sağlamak amacıyla odak noktasını kendi eylemine değil karşı taraftaki kişinin davranışlarına odaklanarak çözmeye çalışır. Sonuç olarak aldatma eylemi ortaya çıktığında karşı taraftaki kişinin bağışlayıcı olması ya da olmaması durumun akıbetini belirler. Eğer bağışlanacağını anlamışsa aldatan, affettirmek için özürler diler. Eğer ki affedilmeyeceğini biliyorsa, bu sefer yenilgisini karşı tarafı suçlayarak, kendince ezerek ve zavallıca kendi haklı bularak acısını hafifletmeye çalışır . İlk başta suçlar, sonra özler, daha sonra yerini doldurmak için atağa geçer. Yine de aldatan aldattığını her koşulda anımsar çünkü kendi içsel savaşından mağlup ayrılmıştır. Bazen ise daha etik yaklaşım sergileyen biri çıkarsa, – çok nadir rastlanır bunlara - yaşanılan durumu içsel bağlamda çözmeye çalışır.
Aldatılan :
Aldatılma duygusu ölüm acına eşdeğer bir duygu olarak kabul edilir. Gerçekten de öyledir. Çünkü ortada bir kayıp vardır ve bu kayıp, kişi hala hayatta iken yaşanmıştır. Aldatılan bu durumu öğrendiğinde ilk önce büyük bir acı hisseder, yaşanılanı gururuna yediremez. Neden böyle bir şeyi hak ettiğini sorgular. Aldatıldığı kişiyi öğrenmek ister, kendinde eksik noktalar arar sonrasında da aldatan da arar. İçinde fırtınalar kopar ve güçlü olmak o fırtınada yapılanlara tutunur . İrdeler daha da derine iner. Güven kaybı kan kaybı gibidir .ilk zamanlar hıncını kendinden alır sonraları karşı taraftakilerden . Daha sonrasında tekrar kendine döner eksik parçalarını tamamlar. Kendini yeniden yapılandırır. Ve güç bulacağı her şeye tutunur. İntikam duygusu bu noktada devreye girer. Kimisi karşı taraftakilerden alır hıncını, kimisi kendini geliştirir yeniden var eder öyle alır intikamını. Her koşul, aldatılan için bir kayıp gibi gözükse de aslında onun adına büyük bir şanstır .Çünkü aldatan her zaman aldatmaya bir o kadar yakın olacaktır. Bundan sonrası aldatılandan sonra gelecek olanın talihsizliğidir. Aldatılan affederse maalesef ki artık hep tetikte olmak zorundadır. Güven bir ilişkinin görülmez kalkanıdır, eğer ki bir kez o kalkan incelirse tekrar düzeltmek imkansızdır. Bu nedenle affetmeyen her zaman daha şanslıdır.
Peki ihanete uğrayan mı yoksa uğratan mı daha çok acı çeker?
Her ikisi de çok büyük acılar çeker ve bu hikayede kendilerinin hem hakimi hem yargıcı olurlar.
Kendimce:
İlk önce şunu söylemek gerekir; ilişki bir sözleşme değildir bağlayıcılığı yoktur. Bu nedenledir ki aldatmak zorunda kaldım bahanesinin arkasına saklanılmamalıdır .Kişinin kendinin farkında olması ve aldatmak yerine öncelikle ilişkini bitirmesi gerekir. Ayrıca aldatmak ahlaksız bir eylem değildir. Bu kişinin etik biri olmadığını gösterir .Etik ve ahlak birbirine karıştırılmamalıdır, zira ahlak kişiden kişiye değişkenlik gösteren bir kavramdır. Aldatma eylemi gösteren kişi koşullar ne olursa olsun sonuna kadar haksızdır. Aldatmak bir ilişkideki sorunlardan kaçış yolu değildir. Aldatmak kendi suçlarını ve davranışlarını baskılamak ve karşı taraftaki kişiyi suçlayarak ya da sana kıyamadım söylemlerinin ardına saklanılarak vicdanının sesini dindirme çabası değildir. Yalanlar ile diğer bahsi geçen kişiyi karalamak hiç değildir . Aldatmak kafa karışıklığı, anlık bir düşüncesizlik ya da boşluğa düşme hissi de değildir . Aldatma eylemi başlı başına bir bir karakter sorunudur. Ve ayrıca güçsüz, aciz bir kişiliğin de göstergesi durumundadır. Eğer bir insanın hayatından saygı duyulur şekilde geçmek istiyorsanız; kendi içsel acizlikleriniz ile baş etmeyi öğrenmeli ve en çırılçıplak şekilde kendiniz ile yüzleşmelisiniz .
Kendi düşük özgüveninizi, yetersizliklerinizi ve yanılsamalarınızı kadın erkek fark etmeksizin fark edebileceğiniz bir gelecek bizim olsun. Konfüçyüs’ bir sözünde dediği gibi; “Aldatan kendini aldatır"…
Sevgiler…
Köşe Yazarı: Sibel Süslü